Japonya’ya Neden Atom Bombası Atıldı?

Japonya’ya girişilen hava saldırıları, 1944 yılının yaz aylarında bu amaçla ele geçirilen Mariana Adaları’ndan başlayana dek gerçek anlamda etkili olmamıştı. Fakat Mariana Adaları’nda bulunan, Saipan’da ilk hava üssü Ekim 1944’te kullanıma hazır hale geldi ve 21’inci Bombardıman Komutanlığı’nın, 112 uçaktan oluşan ilk grubu burada faaliyete geçti. Bir ay sonra, 24 Kasım’ da, 111 B29 uçağı buradan Tokyo’daki bir uçak fabrikasını bombalamak için havalandı. Bu saldırı, Albay Doolittle komutasında 1942 yılının Nisan ayında Tokyo’nun bombalanması sonrası gerçekleştirilen ilk saldırıydı.

Sonraki aylarda diğer Japon kentlerinin de bombalanmasıyla süren saldırıların etkileri müthişti. Sivil halkın morali, Tokyo saldırısı sonrası olağanüstü bozulmuştu ve 8.5 milyon insan kentlerin dışına kaçmıştı. Böylece Japon ekonomisinin dayanacak gücü kalmadığı bir dönemde, üretim de hızla düşmeye başlamıştı. Petrol üretimi yüzde 83, uçak motoru üretimi yüzde 75, uçak gövdesi üretimi yüzde 60 ve elektronik teçhizat üretimi de yüzde 70 oranında düşmüştü. 600′ den fazla önemli fabrika ya imha olmuş ya da büyük hasara uğramıştı. Japonların deniz filosunda bulunan gemilerin onda dokuzu ya batmıştı ya da artık kullanılamaz durumdaydı. Hava ya da deniz kuvvetleri adına ellerinde bir şey kalmamıştı. Ağır bombardımanın altyapıya büyük zarar verdiği kentlerde halk hem açlık hem de susuzlukla boğuşuyordu. Japonların çöküşü ve yenilgileri artık kesindi.

Peki Japonların yenileceği artık kesin olduğu halde Japonya’ya neden atom bombası atılmıştı?

Japonya bombası atılmasının nedenleri birkaç farklı unsura dayanır. Winston Churchill, Nobel ödülü kazandığı 6 ciltlik savaş anıları kitabın ikinci cildinde, 18 Temmuz 1945’de Harry Truman ve  Josef Stalin‘le birlikte Potsdam Konferansı sırasında kendisine uzatılan şifreli zarfta, “Bebekler sağlıklı olarak doğdu” mesajını nasıl aldığını anlatır.

Bebek atom bombasıdır ve sağlıklı doğması 16 Temmuz 1945’de New Mexico çölünde yapılan tarihin ilk atom bombası denemesinin başarıyla gerçekleştirildiğidir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin atom bombası ile ilgili ilk çalışmaları, 1939 yılında Macar asıllı fizikçi Leo Szilard’ın Başkan Franklin D. Roosevelt’e hitaben yazdığı ve altına Albert Einstein’ın da imza attığı bir mektubun Başkana ulaşmasıyla başlar. Mektupta Almanların bir atom bombası geliştirebileceği ve buna karşı önlem almanın zorunlu olduğu yazmaktadır.

İki dahi fizikçinin mektubuyla konunun ne kadar ciddi olduğunu anlayan Roosevelt yine aynı yıl yıl “Uranyum Komitesi” adında bir çalışma grubu oluşturur. 1942 yılında ordu projeyi devralır ve bilimsel başkanlığını fizikçi Robert Oppenheimer’ın, askeri başkanlığını General Leslie R. Groves’un yaptığı Manhattan Projesi başlar. 130.000 kişinin üç yıl ve 2 milyar dolara (günümüz parasıyla yaklaşık 25 milyar dolar) mal olan çalışması başarıya ulaşır.

Trinity adlı tarihin ilk atom bombası denemesi ile bebek sağlıklı olarak doğduğunu kanıtlar.

Churchill’in anılarına dönecek olursak, denemenin başarıyla gerçekleştiğini öğrenmesinden sonra hissettikleri, Japonya’ya neden atom bombası atıldığının ilk ipuçlarını bulabiliriz:

Biz birdenbire Doğudaki katliamı durdurabilecek bir güce erişmiş gibiydik. Aynı fikirlerin şu anda Amerikalı dostlarımın kafasından da geçtiğinden hiç kuşkum yoktu. Her halükarda, atom bombasının kullanılması gerekliliği konusunda hiçbir tereddüt yoktu. İnsanlığı ne kadar süreceği belli olmayan büyük bir katliamdan kurtarmak, savaşı sona erdirerek dünyaya barışı getirmek, işkence, zulüm ve inanılmaz ıstırap ve acı içerisinde kıvranan insanlara, iyileştirici bir el uzatmak için atom bombasını kullanmak bir mucizevi kurtuluş gibi gözüküyordu.

Stalin Ganimetten Pay İstiyor

Aslında Japonların barış çabaları daha önceden başlamıştı ve bunları Amerikalı yetkililer biliyorlardı. 1944 Noel’inin hemen öncesinde, Washington’daki Amerikan İstihbarat Teşkilatı, Japonya’daki ajanları aracılığıyla, ülkede barış taraftarlarının giderek güç kazanmaya başladığını öğrenmişti. Bu istihbaratlara göre kısa süre sonra mevcut hükümet yerini barış yanlısı Amiral Suzuki yönetimindeki hükümete bırakacaktı. Amiral Suzuki de, İmparatorun desteğiyle müzakerelere başlayacaktı. Ve bu tahmin, Nisan ayında gerçekleşti.

Zaten Şubat ayında İmparator Hirohito’nun girişimlerinin ardından Japonlar Ruslara kendileriyle Batılı Müttefikler arasında tarafsız olarak arabuluculuk yapması için istekte bulunmuşlardı. Bu istek ilk olarak Tokyo’daki Rus Büyükelçisi, daha sonra da Moskova’daki Japon elçisi aracılığıyla yürütülmüştü. Fakat hiçbir gelişme olmadı.  Stalin nedense Japonların barış arayışları içinde olduğunu müttefiklerine bildirme gereğini duymamıştı!

4 Şubat 1945-11 Şubat 1945 tarihleri arasında yapılan Yalta Konferansı’nda Stalin, Kuril Adaları’nı, Sahalin’in tümünü ve Mançurya’yı kontrol etmek koşuluyla, Japonlara karşı savaşmayı üstlenmişti. Stalin, Uzakdoğu’daki ordularının 8 Ağustos’ta  Mançurya cephesinde, Japonlara karşı saldırıya hazır hale geleceklerini söylüyordu. Ayrıca Stalin, Japonya’nın işgalinin durumunda kendilerine de pay verilmesi gerektiğini üzerine basa basa vurguladı. Stalin bu görüşmelerde Japonların barış görüşmelerinden yana belirtiler gösterdiğini toplantıda belirtti, ama kendisine elçilik tarafından resmen başvurulduğunu yine açıklamadı.

Japonların bir sonraki barış girişimi 13 Temmuz’da oldu. Japon Dışişleri Bakanlığı bu tarihte Moskova’ya resmi olarak İmparatorun barış arzusunda olduğunu bildirdi. İmparator da Prens Konoye’yi hangi koşullar altında olsun barışı sağlaması emriyle Moskova’ya yolladı.

Japonların bu isteği, Stalin tam Potsdam Konferansı için yola koyulurken ulaştı. Stalin, bu isteğe oldukça soğuk bir yanıt gönderdi ve yanıtında önerinin yeterince anlaşılmadığını ya da herhangi bir girişimde bulunacak kadar açık olmadığını bildirdi.

Japon Hükümeti, 15 gün sonra, barış koşullarını daha ayrıntılı ve belirgin hale getiren bir mesajı daha Stalin’e iletti, fakat Stalin’den benzer bir olumsuz yanıt daha aldı.

Stalin Japonların bu son barış isteğini de müttefiklerine bildirmedi ama  gerek de yoktu; Amerikalılar Japonların savaşı sona erdirme arzularından haberdarlardı. Zira istihbarat teşkilatı, Japon Dışişleri’nden Moskova’daki Japon Büyükelçisi’ne gönderilen son mesajı çözmeyi başarmıştı.

Stalin’in Japonların hiçbir barış isteğini kendilerine bildirmemesi Sovyetlerin savaşı bitirmeye nedense fazla istekli olmadıklarını gösteriyordu. Daha doğrusu Japonya’dan güzel bir pay almadan II. Dünya Savaşı’nı sonlandırmaya pek de niyetli değildiler. Stalin’in Postdam Konferansı’nda Japonya’nın işgalinden pay talep etmesi onlar açısından çok rahatsız edici bir tutumdu. Amerikan Hükümeti Sovyetler Birliği’ni güçlendirecek böyle bir olasılıktan sakınmak istiyordu.

Savaş klasik yöntemlerle devam ederse uzayacaktı ama bu durumdan en fazla yararlanacak olan da Stalin’di. Japon savaş stratejisinin temelini bütün askeri gücü güneye, ABD ordusunu gelmesi beklenen bölgeye yığmak; kuzeyi ve doğuyu, yani Sovyet cephesini ise nispeten zayıf bırakmak oluşturuyordu. Bu ise Sovyetler büyük avantaj sağlamıştı. ABD’li tarihçi Ward Wilson bu durumu şöyle açıklıyor:

ABD’nin güneyden ilerleyerek merkez ada olan Hokkaido’yu ele geçirmesi aylar sürerdi; ancak Kızıl Ordu bulunduğu konumdan buraya 10 gün içinde varabilirdi.

Stalin’in Uzak Doğu’da Japonlara karşı savaşa girişerek önceliği ve üstünlüğü ele geçirmesi ABD açısından kabul edilemezdi.  O halde Sovyetlere böyle bir fırsat vermeden savaş bir an önce bitirilmeydi. ABD ve İngiltere için bu noktada  Stalin’e bir  gözdağı vermeleri, Japonya’yı yenmek ya da savaşı bitirmekten çok daha önemliydi. Atom bombası bu sorunun çözümüne yardımcı olabilirdi. Truman ve danışmanlarından çoğu özellikle de Stimson ve Amerikan Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı General Marshall, bu nedenle Japonya’nın teslim olmasını hızlandırmak için atom bombasının atılmasından yanaydılar.

18 Temmuz’da, ilk atom bombası denemesinin başarıyla gerçekleştiği haberi kendisine ulaşan Churchill şöyle diyordu:

…o zaman Ruslara ihtiyaç duymayacağız. Japonya ile savaşın sona erdirilmesi, artık Rus ordularının kullanılmasına bağlı değil… Onlardan yardım istemek zorunda değiliz. Birkaç gün sonra bu konuyu Eden’e not ettirdim. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri Japonya’ya karşı yürütülecek savaşta, Rusların yer almasını istemeyecektir.

Stalin’in ısrarla Japonya’dan kendisine de pay almak istemesi Japonya’ya atom bombası atılmasının nedenlerinden yalnızca biriydi.

Japonların Ölümüne Direnişi ABD’nin Gözünü Korkutuyor

Churchill-Roosevelt-Stalin-Japonya’nın durumunun umutsuz olduğu, olaya stratejik olarak bakabilen herkes tarafından kolaylıkla görülebiliyordu. Bu konuyu özellikle Amiral Suzuki çok iyi görebiliyordu. Suzuki, savaş karşıtı tutum ve görüşleriyle 1936’dan beri savaş yanlısı bağnaz askerlerin şimşeklerini üzerine çekiyordu ve hayatı tehdit ediliyordu. Her ne kadar barış yanlısı gözüküyorlarsa da, Müttefiklerin “kayıtsız koşulsuz teslim” olma taleplerini kabul ettiklerinde cephede ölünceye kadar savaşmaya hazır olan birliklerine ihanet etmiş gibi olacaklardı. Şayet teslim olma koşulları aşağılayıcı ve onursuz hükümleri kapsarsa, binlerce yarı aç sivil ve asker Müttefik esirleri ellerinde tutan Japon birlikleri ateşkes emrine uymayı reddedebilirlerdi. Ve daha da önemlisi, kendileri için egemenliklerinin simgesi olmaktan öte, ilahi bir değeri olan İmparatorlarının tasfiyesi hiç mi hiç kabul edemeyecekleri bir koşuldu.

Bu durum müttefikleri de oldukça korkutuyordu. Her ne kadar yenilecekleri kesin olsa da Japonlar hâlâ inatla yurtlarını savunmayı sürdürüyorlar ve durum Müttefiklere oldukça pahalıya patlıyordu. Örneğin üç ay süren Okinawa muharebeleri sırasında Amerikalıların 12.500’ü ölü olmak üzere 49.000 kaybı vardı. Bu kayıp, Amerikalıların Pasifik savaşları sırasında verdikleri en büyük kayıptı. Yine Okinawa Muharebeleri sırasında, Japon uçakları çok yoğun bir şekilde, on kez Kamikaze saldırısında bulunmuştu. Bu toplam, bireysel 1500 Kamikaze taarruzu demekti. Çoğu Kamikaze taarruzları sırasında olmak üzere otuz dört gemi batırılmış ve 368’ine de büyük hasar verilmişti. Bu çok ağır ve acılı tecrübe Amerikalıların gözünü, Japon işgalinin nelere mal olabileceği konusunda müthiş bir şekilde korkutmuştu. Müttefik stratejistlerin yaptığı hesaplamalara göre Japonya’nın işgali sırasında Japonların çok daha şiddetli direnecekleri kesindi ve Müttefiklerin verecekleri kayıp sayısı en az 500.000 askerdi.

O halde Müttefik askerlerinin ölmemesi için Japonların hiçbir direnme göstermeden teslim olmalarını sağlamak gerekiyordu. Bu korku, Amerikalıların Temmuz ayında atom bombasını atma kararını vermesinde en etkili unsurlardan biri olmuştur.

Manhattan Projesi Çalışanlarının Japonya’ya Atom Bombası Atılması Israrı

Atom bombasını yapan bilim adamlarının bile kendi aralarında görüş ayrılığı vardı. Dr. Vannevar Bush, atom bombasının kullanılması için Roosevelt ve Stimson’un desteğini almıştı. Churchill’in özel bilimsel danışmanı olan Lord Cherwell, atom bombasının atılmasını destekleyenlerin önde gelen savunucuları arasındaydı.

Profesör James Franck’ın liderliğindeki başka bir atom bombası bilim adamı grubu ise Stimson’a verdikleri raporda farklı düşündüklerini gösteriyorlardı.

Atom bombasının ani kullanımıyla Amerikalıların yaşamlarının kurtarılmasında elde edilecek başarı ve askeri üstünlük, dünyaya yayılacak korku ve dehşetle dengelenecektir. Şayet, Amerika Birleşik Devletleri, bu korkunç silahı insanlığın mahvolması için kullanan ilk ülke olursa, dünyadaki bütün desteğini kaybedecek, silahlanma yarışını başlatacak ve gelecekte bu tür silahların kontrol edileceğine ilişkin bağlanan umutları zayıflatacaktır. Bu nedenler dolayısıyla, atom bombasının Japonlara karşı bir erken taarruz aracı olarak kullanılmasını önermiyoruz.

Fakat atom bombasının kullanılmasını savunan bilim adamlarından devlet adamlarına yakın olanlarının, dikkati çekmek ve etkilemek için şansları daha fazlaydı ve bu bilim adamlarının görüşleri geçerlik kazandı.

O nedenle Stimson’un, Bush’un emri altında 1945 yılının bahar aylarında bir komite teşkil edip, bu komiteye, Japonya’ya karşı atom bombasının kullanılması konusunu düşünmeleri ve değerlendirme görevi vermesi hiç sürpriz olmadı. Komite, bombanın mümkün olan en kısa süre içerisinde mutlaka kullanılmasını önerdi ve bombanın niteliği hakkında hiçbir bilgi verilmemesini istedi. Yoksa bomba amacına ulaşamazdı.

Bazı bilim adamlarının Japonya’ya atom bombası atılmasında neden bu kadar ısrarcı olduklarını Manhattan Projesi’nde yer alan üst düzey bir komutan şöyle açıklıyordu:

Bu proje başarılı olmak zorundaydı. Üzerine çok masraf edilmişti. Bir kez başarısız oldu mu biz bu kadar harcamanın hesabını nasıl verebilirdik? Olabilecek tepkiyi düşünün bir kez… Zaman azaldıkça, Washington’da bulunan belirli çevreler, Manhattan Projesi’nin başı olan General Groves’u çok geç olmadan bu denemenin yapılması için sıkıştırıyor ve ikna etmeye çalışıyordu. Bombanın tamamlanıp atıldığı zaman ilgili herkes, müthiş bir şekilde rahatlamıştı.

Binlerce bilim adamı  ve asker yıllara ve milyar dolarlara mal olan bir projede çalışmışlar ve insanoğlunun o güne değin icat ettiği en ölümcül silahı bulmuşlardı. İnsanlar üzerindeki etkilerini merak etmelerinden ya da bunca yılın stresini atmalarından daha doğal ne olabilirdi!

Hiroşima ve Nagazaki Nasıl ve Neden Seçildi?

Nagazaki'ye atom bombası atan uçak BockscarTüm bu koşullar birleştiğinde atom bombasının kullanılmasından başka bir olasılık kalmamıştı. Japonya’ya atom bombasının atılmasının nedenleri bunlardı. Geriye yalnızca hedef kentleri belirlemek kalmıştı. Peki neden Hiroşima ve Nagazaki kentleri atom bombasının kurbanı olarak seçilmişlerdi?

Stimson’un önderliğindeki çalışma grubu, atom bombasının atılacağı kentlerin seçimi için dört temel ölçüt belirlemişti:

  • Atom bombasının atılacağı kentin en az 4.8 km. çapının olması ve çevresinde de yerleşim birimlerinin bulunması
  • Daha önce yapılan hava saldırıları ile bombalanan kentlerden biri olmaması
  • Tokyo ile Nagazaki arasında bir konumda bulunması
  • Atom bombasının oluşturacağı rüzgarın etkisinin gözlenebileceği bir coğrafi yapıya sahip olması

Kentlerin seçimindeki ilk ve son madde gerçekten acımazdı. Kent merkezinin belli bir büyüklükten küçük olmaması ölçütü gerçekten daha fazla insan öldürüleceği anlamına geliyordu. Etkinin gözlemlenebilir bir coğrafi yapıya sahip olması ölçütü ise bu kentlerde yaşayan insanların zoraki kobay olarak ABD’nin yeni silah deneyinin kurbanları olacağını gösteriyordu.  ABD’li komutanlar atom bombasının tam etkilerini görebilmek için daha önce bombalanmamış yani nüfusu azalmamış kentleri tercih ediyordu.

Bu ölçütlere uyan 17 kent vardı ve yapılan iki atom bombası için askerler tarafından beş olası hedef önerilmişti. Truman ve Stimson’un da listeleri görmesinin ve birçok değişiklikten sonra yapılan elemelerin ardından askeri tesislerle, sivil hedeflerin birlikte zarar görebileceği üç kent nihai hedef olarak seçildi: Hiroşima, Kokura ve Nagazaki…

Başkan Truman 25 Temmuz’da son emrini verdi: 3 Ağustos tarihinden sonra hava koşullarının uygun olduğu herhangi bir gün atom bombası kullanılacaktı.

Böylece, ilk atom bombası Pilot Paul Tibbets’ın kullandığı Enola Gay adlı uçakla 6 Ağustos 1945’te Hiroşima’ya atıldı.  Little Boy takma adlı bu atom bombası ile kentin büyük bir kısmı yerle bir olurken, yalnızca bombanın düştüğü 08:15’in ilk saniyelerinde kentte yaşayanların dörtte biri olan yaklaşık 80.000 insan öldü.

Hiroşima’ya atom bombasının atıldığını  resmi olarak Truman’ın basın sekreteri Eben Ayers duyuruyordu. Bu duyuru Hiroşima’ya neden atom bombası atıldığını, ABD’nin nasıl bir intikam duygusu içinde olduğunu da gösterir gibiydi:

16 saat önce, bir Amerikan uçağı Japon ordusunun önemli bir üssü olan Hiroşima’ya atom bombası atmıştır. Bu bomba 20 bin TNT gücündedir… Japonlar savaşı Pearl Harbor’da havadan başlatmışlardı. Bunu misliyle ödediler.  Bu bir atom bombası. Bu, evrenin en temel kuvvetinin işe koşulmasıdır.”

Truman Hiroşima’ya başarıyla atom bombası atıldığının haberini Potsdam Konferansı’ndan dönmekteyken deniz üzerinde almıştı Hiroşima’ya atılan bombasının haberi Potsdam Konferansı’ndan dönmekte olan Truman’a denizde verildi. O sırada Truman’ın yanında olanlar Truman’ın çok aşırı sevindiğini ve bağırdığını söyler: “Bu, tarihin gördüğü en büyük olaydır!”

Amerikalılar ilk atom bombasının atılmasından önce sivil halkı hiç uyarmamışlardı. Ama şimdi havadan bildiri yağdırıyorlardı:

Bu si­la­hı ana­yur­du­nu­za kar­şı he­nüz kul­lan­ma­ya baş­la­dık. Eğer hâ­lâ her­han­gi bir kuşku duyuyorsanız, yalnızca bir atom bom­ba­sı düş­tü­ğün­de Hi­ro­şi­ma’ya ne ol­du­ğu­nu bir öğ­re­nin. Siz­den sa­va­şı bi­tir­mek için İm­pa­ra­tora baş­vur­ma­nı­zı is­ti­yo­ruz. Baş­ka­nımız onurlu bir tes­li­mi­ye­tin 13 şar­tı­nı si­zin için be­lir­le­di: Si­zi bu şart­la­rı ka­bul et­me­ye ve ye­ni, da­ha iyi ve ba­rış­se­ver bir Ja­pon­ya kur­ma işi­ne baş­la­ma­ya ça­ğı­rı­yo­ruz. He­men ha­reke­te ge­çin! Ya da bu bom­ba­yı ve di­ğer üs­tün si­lah­la­rı­mı­zı sa­va­şı der­hal ve zor­la bi­tir­mek için ka­rar­lı­lık­la kul­la­na­ca­ğız. Kentlerinizi boşaltın!

Ne var ki Hiroşima’ya atılan ilk atom bombası Japon hükümetini ABD’nin düşündüğü ve hayal ettiği şekilde etkilememişti. Bombanın meydana getirdiği hasar ve can kaybı, kayıtsız koşulsuz teslimiyeti kabul etmeyen altı kişilik konseyin üç üyesini hiç sarsmamış ve bazı şartları kabul edilmediği takdirde direnmemeye devam kararı almışlardı.

Enola Gay müettebatıJaponların, Hiroşima’ya atom bombası atılmasından sonra bile, hâlâ koşulsuz teslimi kabul etmemeleri üzerine sıra ikinci hedefe atom bombası atılmasına gelmişti, yani Kokura’ya.

Fakat kader, Nagazaki için ağlarını çok önceden örmeye başlamıştı. Nagazaki’nin öyküsü Hiroşima’dan çok daha acıklı olacaktı…

En başta, yukarıdaki dört temel ölçüte uymayan Nagazaki’nin hedef olarak seçilmesinde bir tuhaflık vardı. Çünkü daha önceden kent hava saldırıları ile dört kez vurulmuştu. Üstelik görece daha düz bir platoya kurulu Hiroşima ve Kokura’nın aksine Nagazaki dağlık bir coğrafyada, derin bir vadinin içine kurulmuştu. Bu hem askeri açıdan hedefin vurulmasını diğer kentlere göre zorlaştıran hem de atom bombasının etkilerinin gözlemlenmesini güçleştiren bir durumdu.

Üstelik Amerikan savaş esirleri de Japonlar tarafından bu kentteki esir kampında tutuluyordu!

Fakat her nasılsa bir şeyler olmuş, birileri hedef kentlerin belirlendiği listenin sonuna el yazısıyla “ve Nagazaki” ibaresini eklemişti. Bugün dahi o el yazısının sahibinin kim olduğu, Nagazaki’yi hedef listesine sokanın kim olduğu bilinmiyor.

9 Ağustos 1945 gününün ilk saatlerinde Bockscar adlı B-29 tipi bombardıman uçağı ikinci atom bombasını Kokura’ya atmak için havalandı.

Mürettebata verilen emirler kesindi: Kokura kentindeki silah deposu radara göre vurulmayacak, gözle görüldükten sonra bomba bırakılacaktı. Saat 09:45’te Bockscar, Kokura’ya ulaştığında mürettebatı büyük bir sürpriz bekliyordu. Kentin üstü büyük bir sis ve bir gün önce bombalanan komşu kent Yahata’dan gelen dumanlarla kaplanmıştı. Silah deposunun yerini gözle belirmeye olanak yoktu.

Uçak yaklaşık 45 dakika boyunca Kokura’nın üstünde tur atarak hedefi bulmayı denedi. Ama başaramayınca ikinci hedef olan Nagazaki’ye doğru rotasını değiştirdi.

Bockstar saat 10:50’de Nagazaki’ye ulaştı. Burada da sis vardı ama Kokura’daki kadar yoğun değildi. Bir süre kentin üzerinde dolanıp Mitsubishi silah fabrikasını aramaya başladılar. Yaklaşık 10 dakika sonra pilot hedefi gördüğünü söyledi…

9 Ağustos günü saat tam 11’i 2 dakika geçerken Fat Boy Nagazaki’ye düştü. Bu atom bombasıyla Nagasaki’nin 240.000 kişilik nüfusunun 74.000’i ilk saniyelerde can verdi.

Japon yetkililer 2 Eylül 1945’te, Tokyo Körfezi’nde, Amerikan ana muharebe gemisi Missouri’de “kayıt koşulsuz teslim” anlaşmasını imzaladılar. Böylece, Hitler’in Polonya saldırısıyla 1 Eylül 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşı, tam altı yıl bir gün sonra, 2 Eylül 1945’te sona eriyordu. Almanya ise dört ay önce teslim olmuştu. Bu formalite bir imza töreniydi. Zaten II. Dünya Savaşı fili olarak, atom bombasının atılmasından bir hafta sonra 14 Ağustos’ta, İmparatorun, Müttefiklerin koşullarını kabul ettiğini radyodan açıklamasıyla sona ermişti.

Missouri Zırhlısında II. Dünya Savaşı'nı bitiren anlaşma imzalanırken

Japonya’ya Atom Bombası Atılması Zorunlu muydu?

Peki Japonya’nın teslim olmasını sağlamak için atom bombasının kullanılması gerçekten gerekli miydi?

Amerika Birleşik Devletleri Stratejik Bomba Araştırma Kurulu’nun hazırladığı rapor bunun gereksizliğine değiniyordu: Atom bombasını kullanmadan da, hava üstünlüğü, Japonya’yı kayıtsız koşulsuz teslim olmaya zorlayabilirdi. Amerika Birleşik Devletleri Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral King de “Japonların yalnızca denizden ablukaya alınması bile, onları açlığa mahkûm edeceğinden, teslim olmalarını sağlamış olacaktı. Ve yeter ki biz beklemeye istekli olmuş olabilseydik” demişti. Amiral King’in belirttiği yol tercih edilseydi belki savaş 1946’nın ortalarına kadar uzayacak, ancak atom bombalarının yarattığı trajedi yaşanmayacaktı.

Keza Pasifik Cephesi Komutanı General Douglas Mac Arthur da atom bombası atılması kararı alınırken kendisinin haberi olmadığını ama daha önceden Başkan Truman’a bunun gerekli olmadığını söylediğini anlatıyor.

Amiral Leahy’in bu konudaki görüşü, atom bombasının kullanılmasının gereksizliğini daha açık biçimde ortaya koyuyordu.

Bu vahşi silahı Hiroşima ve Nagazaki’de, Japonlara karşı kullanmamız Japonlara karşı  savaşımızda bize maddi olarak hiçbir yarar sağlamayacaktı. Japonlar zaten yenilmiş ve teslim olmaya hazırdı. Etkili bir deniz kuşatması ve klasik silahlarla sürdürülecek bir bombardıman bu sonucu sağlayacaktı. Bilim adamları ve diğerleri ise bu denemenin yapılmasını istiyorlardı, çünkü bu projeye muazzam bir para yatırılmıştı.

Ve son sözü yine Churchill’e bırakalım:

Japonların yazgısının atom bombasıyla belirlendiğini sanmak yanlışa düşmek olacaktır. Japonların yenilgisi atom bombasının atılmasından önce kesinleşmişti. Ve bu, ezici üstünlüğe sahip deniz gücü sayesinde başarılmıştı. İşte bu olanak Japon ordusunu kayıtsız koşulsuz teslime zorlayacaktı.

3 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.