Jeostrateji ve Türkiye’nin Jeostratejik Konumu

Coğrafi unsurların stratejik açıdan incelenmesi ve stratejik sonuçlar çıkarılması, jeostratejinin konusunu teşkil eder. Jeostrateji, strateji ile coğrafi unsurlar arasındaki ilişkileri inceler. Jeopolitiğin statik unsurları (fiziki coğrafya unsurları), jeostratejinin temelini teşkil eder. Çünkü silahlar ve imkanların kullanılması üzerinde fiziki unsurların tesiri büyüktür. Silahlar ve imkanlar, coğrafi şartlara göre seçilir ve kullanılır. Jeostrateji nedir sorusunun yanıtını aşağıda verilen tanımlardan bulabiliriz:

  • Jeostrateji; coğrafi etmenlerin ülkelerin askeri stratejileri üzerindeki etkilerinin incelenmesidir.
  • Jeostrateji; savaş zamanı stratejisini tayin eden, barış zamanı stratejisi içinde yapılan ve muhtemel düşman hareket tarzlarına etkili olan faaliyet ve tedbirlerdir.
  • Jeostrateji; bir devlet, ülkesinin ve çevresinin üzerinde bulunduğu bölgenin coğrafi, hidrografik, meteorolojik ve iklim özellik ve olanaklarından askeri harekatta stratejik komuta kademelerinin yararlanması bilimidir.
  • Jeostrateji; ulusal siyasi hedeflere ulaşmak için, büyük askeri kuvvetlerin nerede, nasıl ve ne zaman kullanılacağını düzenlemek biçimidir.
  • Jeostrateji; strateji prensiplerinin bölge ve dünya çapında düşünülüp uygulanması bilim ve sanatıdır.
  • Jeostrateji; politika-strateji-coğrafya faktörlerine dayanan çalışmaları birleştirme ve bu birleşmeden askeri stratejik harekatta faydalanma bilim ve sanatıdır.
  • Jeostrateji; coğrafyanın askeri maksatlarla analiz edilmesi ve askeri harekatın coğrafyanın koşullarını dikkate alarak planlanması ve uygulanması bilimidir.
  • Jeostrateji; coğrafi etmenlerin ülkelerin askeri stratejileri üzerindeki etkilerinin incelenmesidir. Diğer bir ifadeyle yer stratejisidir.
  • Jeostrateji; stratejinin saptanmasında coğrafi faktörlerin tesirlerini ve strateji ile coğrafya arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilimdir.

Dar anlamda jeostrateji; herhangi bir ülkeye yönelen düşman tehdidi ve ona karşı koyacak ülke silahlı kuvvetlerinin uygulayacağı savunma veya saldırı plan esaslarıdır. En yeni ve geniş anlamda jeostrateji; ülke doğal kaynakları, beşeri kaynakları, nüfusu, sanayisi ve ordunun büyüklüğünü ifade eder.

Jeostrateji terimi, askeri stratejik kademeleri ilgilendirir ve şu konuları içerir:

  • Harekat alanlarının, cephelerin saptanması ve önem sırasının belirtilmesi.
  • Harekat alanlarının, cephelerin birbirine yardım ve destek olanakları ya da zorunluluklarının saptanması.
  • Harekat alanlarının, cephelerin, topoğrafik, hidrografik, meteorolojik ve iklim özelliklerine ve birbirleri ile irtibat-ulaşım yeteneklerine göre en uygun kuvvetlerin ayrılması, kuvvetlerin konuş ve kuruluşları.
  • Düşmanın bu harekat alanları ve cephelerden faydalanmasını önleyici ve kısıtlayıcı önlemlerin barışta ve savaşta alınması.
  • Teknolojik gelişmeye koşut, silahlardaki gelişmelerde bu alan ve cephelerde yararlanmak, bunlara uygun silah, araç ve gereçlerin ayrılması.
  • Ulusal stratejiyi gerçekleştirmek ve ulusal hedeflere ulaşmak için askeri kuvvetlerin en uygun coğrafi bölgelerde kullanılması.

Jeostratejinin Unsurları

Jeostratejinin unsurları, konunun özelliğine göre jeopolitiğin unsurlarının aynısıdır. Araştırma ve inceleme konusuna göre unsurlardan bir kısmına ağırlık verilebilir, bir kısmı ihmal edilebilir. Jeopolitikte ise bütün unsurları aynı derecede dikkate almak zorunluluğu vardır. Jeopolitiğin unsurları, jeostratejinin temel taşlarıdır. Özet olarak, jeostrateji de aşağıdaki unsurları kullanır:

  • Ülke unsuru,
  • Arazi unsuru,
  • Nüfus unsuru,
  • Sosyal unsur,
  • Ekonomik unsur,
  • Politik unsur,
  • Stratejik unsur.

Türkiye’nin Jeostratejik Konumu

Türkiye, Kuzey yarımküresinde Eski Dünya denilen üç kıtanın (Avrupa, Asya, Afrika) birbirine yaklaştığı kesimde, 36° ve 42° kuzey enlemleri ile 26°ve 45° doğu boylamları arasında yer alır. Avrupa ve Asya kıtaları arasında bir geçit özelliği taşıyan Türkiye’nin yüzölçümü 814.578 km2‘dir. Türkiye’nin %3’ü (24.378 km2) Avrupa kıtasında (Trakya’da), %97’si (760.200 km2) Asya kıtasında (Anadolu’da) yer almaktadır. Anadolu yarımadası mütecanis (homojen) bir kütledir. Etrafını çeviren denizlerin sağladığı nispi emniyet çemberine, Kuzeydoğu ve Güneydoğu Anadolu Dağları’nın sağladığı nispi koruma olanaklarının eklenmesiyle bir kale vasfını kazanmıştır. Anadolu’nun sahip olduğu bu özelliklere tezat teşkil eden niteliklere sahip olan Trakya, Türkiye’nin Avrupa Kıtası’nda bir köprübaşı durumundadır. Trakya aynı zamanda Boğazlar’ın güvenliğini ve kontrolünü tamamlayıcı bir niteliğe sahiptir.

Türkiye’nin kara sınırlarının uzunluğu 2753 km, deniz sınırlarının uzunluğu (Boğazlar, Marmara Denizi kıyıları ve adaların kıyıları dışında) 5972 km’dir. Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye’nin hem kara hem de deniz sınırı olan komşuları; Yunanistan, Bulgaristan, Suriye ve Gürcistan; sadece deniz sınırı olan komşuları; Rusya, Romanya, Ukrayna ve Moldovya; sadece kara sınırı olan komşuları; Irak, İran, Ermenistan ve Nahcivan aracılığıyla Azerbaycan’dır.

Fiziki coğrafya açısından Türkiye’ye kıyısı olan denizlere baktığımızda Karadeniz’in yüzölçümü Azak Denizi ile birlikte 496.064 km2 alan kaplar. Ortalama derinliği 1197 metre, en derin yeri ise 2245 metredir. Türkiye’nin Karadeniz kıyılarının uzunluğu 1795 metredir.

Büyük bir iç deniz olan Akdeniz’in doğu kesimi Türkiye’yi güneyden çevrelemektedir. Rodos Adası’nın doğusundaki çukurda derinliği 4000 metreyi aşar. İskenderun ve Mersin Körfezleri dışında kıta sahanlığı çok dar olup derinlik birden bire artmaktadır.

Ege Denizi; Türkiye ile Yunanistan arasında kabaca dörtgen biçimli bir adalar denizidir. Kuzey-güney yönünde 660 km. uzunluğunda, orta kesiminde 150 km., kuzeyde 270 km., güneyde ise 400 km. genişliğindedir. Adalar ile birlikte 214.000 km2 yüzölçümüne sahiptir.

turkiye_jeostratejiMarmara Denizi; Küçük bir iç deniz olan Marmara Denizi’nin yüzölçümü 11.350 km2‘dir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz’e, Çanakkale Boğazı ile Ege Denizi’ne bağlanır.

İklimsel (Climatic) açıdan Türkiye, bulunduğu coğrafi konuma bağlı olarak subtropikal kuşakta, Akdeniz makro klima tipinin alanı içerisindedir. Bu alanda makro iklim koşullarını Akdeniz havzasında egemen olan genel atmosfer sirkülasyonu ve yıl içindeki değişimleri belirler. Türkiye bölgesel ve yerel iklimler bakımından çeşitlilik gösteren bir ülkedir ve bu coğrafi faktörlerin etkinliğinin bir sonucudur.

Türkiye’de kuruluşları, havza özellikleri, debi ve rejimleri bakımından farklı özellikler gösteren 600’ün üzerinde akarsu havzası bulunmaktadır. Ayrıca, Türkiye oluşumlarına göre son derece çeşitli göllere sahip bulunmaktadır.

Türkiye’nin ortalama yüksekliği 1132 metreye ulaşmaktadır. Anadolu yarımadası 1162 metre, Trakya ise 180 metre yüksekliğe sahiptir. Böylece, Türkiye dünyanın bütün karalarının ortalama yüksekliğinden (700 m.) daha yüksek olduğu gibi ayrı ayrı her kıtadan da yüksektir.

Jeostratejik ve Jeopolitik Açıdan Türkiye

Türk Dış Politikası’nda genel olarak coğrafyasının, özel olarak jeostratejik ve jeopolitik konumunun önemli bir yeri vardır. Konuya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye coğrafyasının önemine işaret ettiği aşağıdaki sözleriyle başlamak doğru bir yaklaşım olacaktır. Atatürk, bu konuda şöyle demektedir:

Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, bağımsız, daima kuvvetli, daima daha ileri Türkiye idealinin, belkemiğidir. Türkiye bu kalkınmada, iki büyük kuvvete dayanmaktadır;

Birincisi; toprağının iklimleri, zenginlikleri ve başlı başına bir servet olan coğrafi vaziyeti. İkinci olarak, Türk milletinin, silah kadar makine de tutmaya yaraşan kudretli eli ve milli olduğuna inandığı işlerde ve zamanlarda tarihinin akışını değiştirecek kahramanlıkla ortaya çıkan yüksek benliği…

Tarihsel süreç içerisinde Türk Dış Politikasına genel hatlarıyla baktığımızda, çoğu dış politika sorununun jeopolitik konumunun doğal bir sonucu olarak ortaya çıktığını, en azından jeopolitik ve jeostratejik konumunun bu sorunların sebeplerinden biri olduğunu görmekteyiz. Türk Dış Politikası açısından, direkt olarak müdahil olmadığı ya da olamadığı kimi bölgesel sorunlar da esas itibariyle jeopolitik ve jeostratejik temeli olan sorunlardır. Bu sorunlardan önemli bazıları şu şekilde sıralanabilir: Musul Sorunu, Boğazlar Sorunu, Hatay Sorunu, Kıbrıs Sorunu, Yunanistan’la Olan Sorunlar (Karasuları, Kıta Sahanlığı, Adalar ve FIR Hattı Sorunu), Su Sorunu, Ermeni Sorunu, Kuzey Irak Sorunu, Enerji Nakil Hatları Sorunu (Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı v.b.), Bosna-Hersek Sorunu, Makedonya Sorunu, AB’yle Yaşanan Sorunlar…

Bu sorunlar, çoğunlukla Türkiye’nin coğrafi konumunun hassasiyetinden kaynaklanan yani jeopolitik ve jeostratejik yönleri olan sorunlardır. Türk Dış Politikası açısından; toprak kazanmadan (Hatay Sorunu) kaybına (Musul Sorunu), doğal kaynakların paylaşımından (Su Sorunu) dağıtımına (Bakü- Ceyhan Petrol Boru Hattı), sınır ihlali iddialarından (Kuzey Irak Sorunu) denizlerin-hava sahasının-adaların hukuksal statüsüne (Ege Sorunlarımız) kadar hemen hemen bütün sorunların coğrafi bir yönü vardır. Türk Dış Politikası’nın son elli yılına damga vuran Kıbrıs Sorunu da benzer şekilde jeopolitik ve jeostratejik kaygıları bünyesinde barındıran bir sorundur. Ayrıca, AB’nin sınırlarının nerede başlayıp nerede bitmesi gerektiği sorunu, temelinde siyasi, ekonomik ve kültürel farklılıklar ya da kaygılar yatmasına rağmen coğrafi açıdan da yoğun bir biçimde tartışılmakta ve AB’ye tam üye olmak istemesi nedeniyle Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Coğrafi bilgiye, sahip olmak, Türk Dış Politikası’nın karşı karşıya kaldığı çoğu sorunun çözümünde Türkiye’nin elini güçlendiren argümanlar bulmasını kolaylaştıran, haklarını ve uğradığı haksızlıkları anlamasına yardımcı olan bir etkiye sahiptir.

Türkiye’yi çevreleyen Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu kuşağından oluşan yakın kara havzası, Karadeniz-Boğazlar- Marmara-Ege-Doğu Akdeniz-Kızıldeniz-Basra-Hazar iç denizleri ve su geçiş yollarından oluşan yakın deniz havzası ve nihayet Avrupa-Kuzey Afrika-Batı ve Orta Asya’dan oluşan yakın kıta havzası ayrı ayrı ele alındıklarında da, bir bütün olarak incelendiklerinde de coğrafi olarak dünya ana kıtasının merkezini, tarihi olarak da insanlık tarihinin ana damarının şekillendiği alanları kapsamaktadır. Bu nedenledir ki, Türkiye’nin bu alanlar içinde karşı karşıya kalabileceği ya da bir şekilde müdahil olabileceği hiçbir uluslararası ilişkiler olgusu tek boyutlu bir tasvir ile anlaşılamaz. Bunun son derece doğal bir sonucu olarak, Türkiye’nin bu uluslararası ilişkiler olgularına ve çerçevelerine yönelik dış politika oluşumu da tek yönlü ve tek eksenli nitelik taşıyamaz. Aksine, her bir havza ile ilgili uluslararası ilişkiler olgularının bu havza bütünlüğü içindeki çok boyutlu tahlilin ötesinde bu havzalar arasındaki dış politika ritminin sürekli takip edilmesi ve Türkiye’nin stratejik tercihleri açısından yönlendirilebilmesi stratejik bir analizin ve dış politika yapımının olmazsa olmaz gereklilikleri arasındadır.

Türkiye stratejik kaynakların yanında ve içinde olması dışında Doğu ve Batı’nın ya da, “Hıristiyan Batı’nın ve diğerlerinin” ayrıştığı kırılma hattı üzerinde bulunmaktadır.  Bunun yanı sıra Türkiye, Asya ile Avrupa’nın yani Doğu kültürü ile Batı kültürünün ayrıştığı bir coğrafi konuma sahiptir. Türkiye, NATO’nun ve AB’nin coğrafi olarak bittiği noktadadır. Kısacası Türkiye, tam bir “Sınırlar Ülkesi”dir.

Uluslararası ilişkiler, karşılıklı çıkarlara dayandığı kadar, ülkelerin topraklarının büyüklüğüne, biçimine ve konumuna da bağlıdır. Önemli kara, hava ve deniz yolları üzerinde bulunan; boğazlar, geçitler ve adalar gibi stratejik noktaları elinde tutan ülkelerin bu durumları, genellikle dış politikada ağırlık sağlamaktadır. Türkiye’nin jeostratejik önemi, Boğazlar’a sahip bulunması nedeniyle bölgesel boyuttan evrensel boyuta çıkmaktadır. Bir kere, Boğazlar’ın önemi nükleer silah sistemlerinin gelişmesiyle ortadan kalkmamış bir stratejik öneme sahiptir ve bu nedenle Türkiye evrensel gelişmeleri etkileme olanağı elde etmektedir. İkincisi, Boğazlar bu nitelikleriyle Türkiye’yi evrensel gelişmelerin etkisine açmakta, Türkiye açısından sorun teşkil etmektedir. Diğer yandan Boğazlar, savunması pek güç ve sorunlu olan bir bölgedir. Hava saldırılarına ve denizden gelecek tehlikelere açık olmaları bir yana, Türkiye burayı savunmak açısından Avrupa tarafında ülke derinliğine sahip değildir. Zaten, en güçlü ordu komutanlıklarından biri olan 1. Ordu Komutanlığı’nın burada konuşlandırılmış olması da bunu göstermektedir.

Ülkelerin coğrafyasında; denizler, dünyaya açılmak ve ticaret yapmak için bir avantaj olduğu gibi ülke topraklarını savunmak için de tabii bir engeldir. Türkiye, bu konuda çok avantajlı bir ülkedir. Kuzeyde Karadeniz vasıtasıyla; Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya ve Hazar ve Hazar ötesi havzaya, Batı’da Ege vasıtasıyla; Balkanlar ve Orta Avrupa’ya, Güney’de Akdeniz vasıtasıyla; Ortadoğu, Afrika ve Okyanuslara açılabilen bir ülkedir. Bu özellik ve avantaj asla küçümsenemez. Petrol taşımacılığı dahil dünya ticaretinin %78’i deniz yoluyla yapıldığı dikkate alınırsa, Türkiye’nin denizlere açılma konusundaki avantajı kendiliğinden ortaya çıkar. Ancak, denizlerle elde edilebilecek stratejik üstünlüğün Türkiye tarafından yeterince değerlendirilebildiğini söylemek güçtür. Nitekim, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak Türkiye’nin denizci niteliklerinin çok daha zengin ve boyutlu olması gerekirken, taşımacılığından ürün verimliliğine dek birçok alanda bu avantajından tatmin edici düzeyde yararlandığı söylenemez. Örneğin; deniz taşımacılığı açısından Türkiye’nin bulunduğu yerin, Yunanistan’la kıyaslandığında çok gerilerde olduğu görülür.

Hava hakimiyeti ve hava taşımacılığı açısından da Türkiye son derece önemli bir ülkedir. Bunun en açık örneğini ABD’nin İncirlik Hava Üssü’ne verdiği değer ortaya koymaktadır. Ayrıca, İsrail’in Türkiye ile dostane ilişkilerini sürdürmek istemesindeki en önemli itici güçlerden biri, İsrail’in Türkiye topraklarını hava kuvvetlerinin gelişimi ve tecrübe kazanması bağlamında eğitim sahası olarak görmesidir.

Anadolu yarımadası, kuvvetli savunma olanaklarıyla, Marmara ve Boğazlar bölgesinin yanında önemli bir stratejik ana bölge olma özelliğine sahiptir. Deniz sınırlarının kara sınırlarından daha uzun olması ve kara sınırlarının da güçlü arazi engebelerine dayanması ülke güvenliği açısından oldukça önemlidir. Zira, jeopolitik yaklaşımlarda coğrafi özellik ile tehditler karşısında duyarlılık arasında doğrusal bir ilişki vardır. Buna göre, her ülke güvenli ve korunması kolay sınırlara sahip olmayı ister. En güvenli sınırlar denizlerdir. Sınırların coğrafi açıdan sağlam ve güvenli oluşu, ülkeyi coğrafi bütünlüğe kavuşturur. Coğrafi bütünlük, ülkelerin sınırlarının güvenlik sağlayıp sağlamadığına bağlı olarak, sahip olduğu doğal bütünlük anlamına gelir. İngiliz adaları coğrafi bütünlüğe verilebilecek en iyi örneklerden birisidir. Coğrafi bütünlüğe sahip olmayan ülkeler, komşuları ile sürekli çatışma halindedirler. Romanya’nın Ruslarla Beserabya, Bulgarlarla Güney Dobruca, Macarlarla Transilvanya, yine coğrafi bütünlükten yoksun Almanya’nın Fransızlarla Alsace-Lorraine, Polonyalılarla Danzig ve diğer bölgeler üzerinde asırlaşmış sorunları vardır. Ve Türkiye, uzun deniz sınırlarına rağmen, coğrafi bütünlüğe sahip olamayan diğer bir ülkedir. Uzun ve düz Suriye, Irak ve İran sınırı, engellik gücü giderek azalan Karadeniz, düz ve küçük Trakya Ovası, atlama taşı durumundaki Ege Adaları ile Ege Denizi ile bir iç devlet durumunda değilse bile çok güvenli sınırlara da sahip değildir. Görüldüğü gibi, zayıflıklar büyük ölçüde Türkiye’nin kara sınırlarından kaynaklanmaktadır.

Bir ülkenin coğrafi bütünlüğünün yanı sıra komşularının sayısı ve niteliği ile o ülkenin güvenliği arasında da güçlü bir bağ bulunduğu, kantitatif incelemelerle kanıtlanmıştır. Sınır sayısı arttıkça, bir ülkenin saldırıya uğraması, tehdit edilmesi ve birden fazla cephede savaşa girmesi olasılığı da artar. Türkiye’nin, bir kenar devlet olmasına karşın, kara sınırları ile ayrıldığı komşularının sayısının çok fazla olması, O’nu kıta içi devlet duyarlılığı ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bir kenar devleti olan İspanya iki, İtalya dört, Yunanistan dört ülke ile kara komşusu olduğu halde, Türkiye sekiz ülke ile karadan komşu olmaktadır. Buna karşılık, bir kıta içi devlet durumunda olan Macaristan beş, Almanya dokuz, Avusturya altı devlet ile komşudur. Görüldüğü gibi, Türkiye coğrafi olarak bir kenar devlet görünümündeyken, kıta içi devlet duyarlılığına sahiptir. Bu nedenle de kıta içi devletlerin duyarlı olduğu güvenlik sorunları ile karşı karşıyadır.

Türkiye hem Kenar Kuşak Teorisi’ne göre hem de Kara Hakimiyet Teorisi’ne göre çok önemli bir coğrafi konumda bulunmaktadır. Kısacası jeopolitik teorilerin hangisine göre değerlendirme yapılırsa yapılsın, dünya politikası düzeyinde de, bölge politikası düzeyinde de Türkiye ilk önce dikkate alınması gereken ülkelerden birisidir.

2 Yorum

YAZI HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİNİZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.